Ordan Burdan

Victor Hugo Kimdir?

Fransızların en ünlü romantik akıma bağlı yazarlarından olan Victor Hugo kimdir? Hayatı ve eserleriyle Victor Hugo....

Victor Marie Hugo  (26 Şubat 1802, Besançon – 22 Mayıs 1885, Paris) Romantik akıma bağlı Fransız şair, romancı ve oyun yazarı. En büyük ve ünlü Fransız yazarlardan biri kabul edilir. Hugo’nun Fransa’daki edebi ünü ilk olarak şiirlerinden sonra da romanlarından ve tiyatro oyunlarından gelir. Pek çok şiirinin içinde özellikle Les Contemplations ve La Légende des siècles büyük saygı görür. Fransa dışında en çok Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu romanlarıyla tanınır.

Gençliğinde şiddetli bir kral yanlısı olsa da, görüşü yıllar içinde değişti ve tutkulu bir cumhuriyet destekçisi oldu. Eserleri zamanının politik ve sosyal sorunlarına ve de sanatsal akımlarına değinir. Hugo’nun cenazesi 1885’te Panthéon’da gömüldü. Hugo hakkında en çok eser yazılan ilk 100 kişi listesinde yer almaktadır.

Kişisel Hayatı

Victor Hugo, Joseph Léopold Sigisbert Hugo (1773–1828) ve Sophie Trébuchet (1772–1821) çiftinin üçüncü oğluydu; Abel Joseph Hugo (1798–1855) ve Eugène Hugo (1800–1837) isminde iki ağabeyi vardı. 1802’de Besançon’da doğdu. Napolyon’un bir kahraman olduğunu düşünen serbest fikirli bir cumhuriyetçiydi. Annesi 1812’de Napolyon’a karşı komplo kurduğu için idam edilen General Victor Lahorie ile sevgili olduğu düşünülen Katolik bir Kralcıydı.

Hugo’nun çocukluğu ülkede siyasi karmaşıklığın olduğu bir dönemde geçti. Doğumundan iki yıl sonra Napolyon İmparator ilan edilmiş, 18 yaşındayken de Bourbon Monarşisi yeniden tahta geçirilmişti. Hugo’nun ailesinin ters dini ve politik görüşleri Fransa’da egemenlik mücadelesi veren kuvvetleri yansıtıyordu. Hugo’nun babası İspanya’da yenilene kadar orduda yüksek rütbeli bir subaydı.

Babası subay olduğu sürece aile sık sık taşındı ve bu yolculuklar sırasında Hugo pek çok şey öğrendi. Çocukluğunda Napoli’ye giderken geniş Alpler’deki geçitleri ve karlı zirveleri, muhteşem Akdeniz mavisini ve şenlikler yapılan Roma’yı gördü. 5 yaşında olmasına rağmen bu 6 aylık geziyi her zaman aklında tuttu. Aile Napoli’de birkaç ay kalıp doğruca Paris’e döndü.

Hugo’nun annesi Sophie evliliğinin başında kocasına İtalya (Leopold Napoli’ye yakın bir vilayette valiydi) ve İspanya’ya (üç vilayette görev almıştı) kadar eşlik etti. Askeri hayatın getirdiği yorucu yolculuklar ve kocasının inancının zayıflığı nedeniyle ters düşmelerinden dolayı Sophie 1803’te Leopold’dan bir süreliğine ayrılıp üç çocuğuyla Paris’e yerleşti. Bundan sonra Hugo’nun eğitimi ve yetişmesi üzerine eğildi. Bu yüzden Hugo’nun kariyerinin ilk dönemindeki şiir ve kurgu çalışmaları annesinin inancının ve krala bağlılığının yansımasıydı. Ama başını Fransa’daki 1848 Devrimi’nin çektiği olaylar sırasında Katolik Kralcı yanlısı eğitime başkaldırıp Cumhuriyetçiliği ve Özgür düşünceyi desteklemeye başladı.

Gençliğinde aşık oldu ve annesinin isteklerine karşı gelip çocukluk arkadaşı Adèle Foucher (1803–1868) ile gizlice nişanlandı. Annesi ile yakın ilişkisinden dolayı Adèle ile evlenmek için annesinin ölümüne (1821) kadar bekledi ve 1822’de evlendi.

Adèle ve Victor Hugo’nun ilk çocuğu Leopold 1823’te doğdu ama doğduktan kısa süre sonra öldü. Sonraki sene kızları 28 Ağustos 1824’te Léopoldine doğdu. Onu 4 Kasım 1826’da doğan Charles, 28 Ekim 1828’de doğan François-Victor, ve 24 Ağustos 1830’da doğan Adèle takip etti.

Hugo’nun en büyük ve en sevdiği kızı Léopoldine, Charles Vacquerie ile evliliğinden kısa süre sonra 19 yaşındayken 1843’te öldü. 4 Eylül 1843’te Seine nehrinde boğuldu. Gemi alabaro olduğundan ağır eteği tarafından dibe doğru çekildi ve kocası Charles Vacquerie de onu kurtarmaya çalışırken öldü. O zaman metresi ile Fransa’nın güneyinde seyahat etmekte olan Hugo kızının ölümünü oturduğu cafede okuduğu bir gazeteden öğrendi. Kızının ölümü Hugo’yu oldukça harap etti.

Yaşadığı sarsıntı ve kederi yazdığı À Villequier şiirinde betimledi;

Hélas ! vers le passé tournant un oeil d’envie,
Sans que rien ici-bas puisse m’en consoler,
Je regarde toujours ce moment de ma vie
Où je l’ai vue ouvrir son aile et s’envoler!
Je verrai cet instant jusqu’à ce que je meure,
L’instant, pleurs superflus !
Où je criai : L’enfant que j’avais tout à l’heure,
Quoi donc ! je ne l’ai plus !
Sonraları da kızının yaşamı ve ölümüyle ilgili birçok şiir yazdı. Bir biyografi yazarına göre de bundan asla vazgeçmedi. En ünlü şiiri Demain, dès l’aube kızının mezarına yaptığı bir ziyareti anlatır.

III. Napolyon’un 1851 yılının sonundaki askeri darbesi sebebiyle sürgüne çıktı. Fransa’dan ayrıldıktan sonra, Channel Adaları’na gitmeden önce kısa bir süre Brüksel’de yaşadı. 1852’den 1855’e kadar Jersey’de yaşadı. 1855’te 15 yıl yaşayacağı Guernsey’e taşındı. III. Napolyon 1859’da genel af ilan ettiğinde ülkesine dönme fırsatı elde ettiyse de sürgünde kalmayı tercih etti. Kaybedilen Fransa-Prusya Savaşı’nın sonucu olarak III. Napolyon iktidardan çekilmek zorunda kalınca ülkesine döndü. Paris Kuşatması’ndan sonra hayatının geri kalanını Fransa’da geçirmek için geri dönmeden önce tekrar Guernsey’e taşınıp 1872 ve 1873 arası orada kaldı.

Yazarlık

Victor Hugo’nun 1870’te Bertall tarafından çekilen bir fotoğrafı
Hugo ilk romanını (Han d’Islande, 1823) evliliğinden bir yıl sonra yayımladı. Üç yıl sonra da ikinci romanı (Bug-Jargal, 1826) basıldı. 1829 ve 1840 arasında zamanının en iyi şairlerinden biri olarak ününü pekiştiren beş şiir kitabı (Les Orientales, 1829; Les Feuilles d’automne, 1831; Les Chants du crépuscule, 1835; Les Voix intérieures, 1837; ve Les Rayons et les ombres, 1840) yayınladı.

Zamanının çoğu genç yazarı gibi Hugo da, 19. yüzyılda Romantik Akımın ünlü temsilcisi ve Fransa’da edebi alanın önde gelen şahsiyetlerinden olan François-René de Chateaubriand’dan etkilendi. Hatta Hugo gençliğinde Chateaubriand gibi olamayacaksa bir hiç olmaya karar verdi. Hugo’nun hayatı da örnek aldığı kişiyle benzerlikler gösterir. Chateaubriand gibi Hugo da Romantizmin eksikliklerini gidermeye çalıştı, politikaya dahil oldu (genelde bir Cumhuriyet yanlısı olarak) ve siyasi görüşleri nedeniyle sürgün edildi.

Tutkusunu ve belagat yeteneğini ilk dönem eserlerine de yansıtan Hugo bu sayede genç yaşında şöhrete kavuştu. İlk şiir derlemesi Odes et poésies diverses 1822’de Hugo yalnızca 20 yaşındayken yayınlandı ve ona XVIII. Louis tarafından kraliyet maaşı bağlanmasını sağladı. Şiirlerin spontane coşkusu ve akıcılığı büyük övgü alsa da asıl dört yıl sonra yayınlanan şiir kitabı (Odes et Ballades) Hugo’nun muhteşem bir şair ve kelime kullanma üstadı olduğunu açıkça ortaya koydu.

Victor Hugo’nun kelimenin tam olarak olgun denilebilecek ilk kurgu eseri 1829’da basıldı. Bu eserde Hugo’nun daha sonraki işlerinde de değineceği toplumsal vicdanı keskin bir biçimde inceleniyordu. Le Dernier jour d’un condamné (Bir İdam Mahkumunun Günlüğü) isimli bu roman Albert Camus, Charles Dickens ve Fyodor Dostoyevski gibi yazarlarda derin bir etki bırakmıştır. Fransa’da idam edilen gerçek bir katilin anlatıldığı kısa öykü Claude Gueux 1834’te basıldı. Bu hikâye bizzat Hugo tarafından sosyal adaletsizlik üzerine başyapıtı Sefiller romanının öncüsü kabul edilir.

Sefiller’in orijinal basımından Émile Bayard’ın yaptığı “Cosette” portresi (1862).
Hugo’nun ilk romanı Notre-Dame de Paris (Notre Dame’ın Kamburu) 1831’de basıldığından büyük başarı kazandı ve çabucak Avrupa’daki diğer dillere çevrildi. Eserin etkilerinden biri de Paris şehrini utandırarak romanı okuyan binlerce turistin görmeye geldiği uzun süredir ihmal edilen Notre Dame Katedrali’nin restore edilmesi oldu. Roman ayrıca Rönesans öncesi yapıların da bakıma girmesi konusunda etki etti.

Hugo 1830’ların başında toplumsal sefalet ve adaletsizlik hakkında büyük bir eser üzerine çalışmaya başladı. Ama Sefiller’i tamamlamak tam 17 yıl sürdü ve roman nihayet 1862’de yayınlandı. Hugo romanının kalitesinin kesinlikle farkındaydı ve yayın hakkını da en yüksek teklife verdi. Belçikalı yayınevi Lacroix and Verboeckhoven o zaman için nadir görülen bir pazarlama kampanyasına girişti. Eser hakkındaki basın bültenleri yayından tam altı ay önce sunuldu. Başlangıç olarak romanın ilk bölümü (“Fantine”) büyük şehirlerde piyasaya sürüldü. Teslim edilen kitaplar bir saat içinde tükendi ve Fransız halkında büyük etki yarattı.

Romana yapılan eleştiriler oldukça düşmancaydı. Hippolyte Taine samimiyetsiz bulmuştu, Barbey d’Aurevilly bayağı olduğundan şikayet ediyordu, Gustav Flaubert’e göre de kitapta ne gerçek vardı ne de cesamet, Goncourtlar yapaylıktan dem vuruyordu, Charles Baudelaire gazetede olumlu eleştiriler yazmasına rağmen şahsi olarak “tatsız ve beceriksizce” bulduğunu söylüyordu. Yine de Sefiller vurguladığı sorunların Fransa Ulusal Meclisi’nin gündemine girmesini sağlayacak kadar popüler oldu. Dünya çapında tanınan bir roman oldu ve zaman içinde birçok kere sinemaya, tiyatroya ve sahne gösterilerine uyarlandı.

Tarihin en kısa mektuplaşmasının Hugo ve yayıncısı Hurst and Blackett arasında geçtiği söylenir. Sefiller yayınlandığında Hugo tatildeydi. Kitabın aldığı reaksiyonu merak ederek yayıncısına sadece “?” yazarak bir telegraf gönderdi. Yayıncısı da ona sadece “!” yazarak romanın ne kadar başarılı olduğunu belirtti.[1]

Hugo 1866’da yayınlanan bir sonraki romanı Deniz İşçileri ‘nde toplumsal/siyasi sorunlardan bahsetmeye ara verdi. Buna rağmen kitap (belki de önceki romanı Sefiller’in başarısı nedeniyle) ilgiyle karşılandı. Sürgünde 15 yılını geçirdiği Guernsey adasına adadığı bu eserde, insanın denizle mücadelesini ve denizin derinliklerinde saklanan Kalamar hayvanının Paris’te alışılmadık bir şekilde moda olunuşunu anlatıyordu. Kalamar yemekleri ve sergilerinden kalamar şapkaları ve partilerine değin Parisliler o zamanlarda pek çok yönden efsanevi olduğu düşünülen bu nadir deniz yaratığının etkisi altına girmişti. Kitabın etkisiyle Guernsey Fransızca’da kalamar anlamında kullanılır oldu.

1869’da basılan bir sonraki romanı Gülen Adam’da (L’Homme Qui Rit) tekrar siyasi ve toplumsal sorunlara döndü. Aristokrasinin eleştirel bir portresinin çizildiği roman önceki eserleri kadar başarılı olamadı ve Hugo kendisini gerçekçi ve natüralist romanlarının ünü kendininkileri aşan Gustave Flaubert ve Emile Zola ile arasındaki farkın açılmaya başlaması konusunda eleştirmeye başladı.

Son romanı Doksan Üç (Quatre-vingt-treize) 1874’te yayınlandı ve Hugo’nun daha önce uzak durduğu bir konu olan Fransız Devrimi’nde meydana gelen Terör Dönemi’ni ele alıyordu. Kitap yayınlandığı zaman Hugo’nun itibarının zedelese de şimdilerde daha fazla bilinen eserleri kadar değerli olduğu düşünülür.

Siyasi Hayatı ve Sürgün

Victor Hugo Jersey’de sürgündeyken
Üç başarısız girişimden sonra nihayet 1841’de Fransız Akademisi’ne seçilebildi. Bir grup Fransız akademisyen, özellikle de Etienne de Jouy, “Romantik Devrime” karşı mücadele ediyordu. Hugo’nun akademiye seçilmesini de geciktirmişlerdi.[2] Hugo daha sonra giderek Fransız siyasetinin içine daha fazla girmeye başladı.

1841’de Kral Louis-Philippe tarafınan asilzadeliğe yükseltildi. Ölüm cezası ve toplumsal adaletsizliğe karşı çıkıp Polonya’nın bağımsızlığını ve basın özgürlüğünü savunacağı Soylular Meclisi’ne girdi. Cumhuriyetçi hükümetin destekçisi olup, 1848 Devrimleri ve İkinci Cumhuriyetin kuruluşunu takiben Anayasa Meclisi ve Yasama Meclisi’ne seçildi.

Louis-Napolyon (III. Napolyon) 1851’de askeri darbe yapıp gücü ele geçirince anti-parlamenter bir anayasayı yürürlüğe koydu. Bunun üzerine Hugo da onu vatana ihanetle suçladı. Önce Brüksel’e ardından Kraliçe Victoria’yı eleştiren bir gazeteyi savunduğu için sınırdışı edildiği Jersey’e, son olarak da 1855 Ekim’inden 1870’e kadar kalacağı Guernsey’in başkenti Saint Peter Port’a ailesi ile birlikte taşındı.

Sürgündeyken III. Napolyon’a karşı Napoléon le Petit ve Histoire d’un crime adlı ünlü hicivlerini yayınladı. Hicivler Fransa’da yasaklandı ama buna rağmen etkileri büyük oldu. Guernsey’de sürgünde olduğu sırada aralarında Sefiller’in de olduğu en iyi romanlarını ve oldukça beğenilen üç şiir kitabını (Les Châtiments, 1853; Les Contemplations, 1856; ve La Légende des siècles, 1859) yayınladı.

İngiliz hükümetini terörist faaliyetlerden hüküm giymiş altı İrlandalıyı bağışlama konusunda ikna etti. Bu hareketiyle ölüm cezasının Cenova, Portekiz ve Kolombiya anayasalarından çıkarılmasına katkıda bulundu.[3] Ayrıca Benito Juárez’e I. Maximiliam’ı bağışlaması için ikna etmeye çalışsa da başarılı olamadı. Ayrıca arşivinden çıkan bir mektupta ABD’ye gelecekteki itibarının zedelenmemesi için John Brown’ın hayatının bağışlanması gerektiğini yazdıysa da, mektup Brown infaz edikten sonra yerine ulaşabildi.

III. Napolyon 1859’da bütün siyasi sürgünler için genel af ilan etse de, Hugo bunun hükümete karşı eleştirilerinde daha yumuşak olmasına sebebiyet vereceğini düşünerek dönmeyi reddetti. III. Napolyon düşüp Üçüncü Cumhuriyet ilan edildiğinde nihayet 1870’te vatanına döndü ve çabucak Ulusal Meclise seçildi.

1870’te şehrin Prusya tarafından kuşatıldığı sırada Paris’teydi. Halka yemeleri için Paris hayvanat bahçesindeki hayvanlar veriliyordu. Kuşatma uzadıkça yemekler de azalıyordu. Hugo günlüğünde bilmediği şeyleri yemek zorunda kaldığını yazıyordu.

Sanatçıların hakları ve telif hakkı hakkında duyduğu endişe sebebiyle Uluslararası Edebiyat ve Sanat Derneği’ni kurdu. Bu dernek Edebi ve sanatsal eserlerin korunmasına dair Bern Konvansiyonu’nun da önünü açtı. Yine de Pauvert tarafından yayınlanan arşivlerinde “Her sanatta iki yaratıcı vardır; karışık duyguların sahibi insanlar ve bu duyguları tercüme eden sanatçılar, ve böylece insanlar sanatçıların kendi duygularına bakış açılarını takdir ederler. Yaratıcılardan biri öldüğünde verilen imtiyazlar diğerine geri dönmeli, yani halka” şeklinde görüşünü açıklıyordu.

Ölümü

Victor Hugo’nun defini
1870’te Paris’e döndüğünde Hugo halk tarafından ulusal bir kahraman olarak selamlandı. Popülaritesine rağmen 1872’de Ulusal Meclise giremedi. Kısa bir zaman zarfı içerisinde hafif bir felç geçirdi, kızı Adèle akıl hastanesine kapatıldı (hayat hikâyesi (The Story of Adele H. filmine ilham kaynağı oldu) ve iki oğlu öldü. Karısı Adèle de 1868’de ölmüştü.

Kendi ölümünden iki yıl önce 1883’te sadık metresi Juliette Drouet öldü. Kişisel kayıplarına rağmen yine de siyasetin içinde yer aldı. Yeni oluşturulan senatoya 30 Ocak 1876’da seçildi. Siyasi kariyerinin son demleri başarısızlıklarına sahne oldu. Partisiyle pek uyumsuzdu ve kısa sürede senatodan ayrıldı.

27 Haziran 1878’de hafif bir felç geçirdi.[4] Şubat 1881’de 79. doğumgününü kutladı. Sekseninci yaşı için kutlamalar yapıldı. Kutlamalar Şubatın 25’inde Hugo’ya bir Sèvres vazosu hediye edilmesiyle başladı. Ayın 27’sinde ise Fransa tarihinin en büyük geçit törenlerinden biri yapıldı.

Hugo’nun mezarı

Gösteriler yaşadığı yer Avenue d’Eylau’dan başlayıp Paris’in merkezine kadar yayıldı. Geçit törenindeki yürüyüşçüler evinin penceresinde oturan Hugo’nun onuruna altı saat yürüdü. Törendeki her santim ve detay Hugo içindi; resmi rehberler bile Sefiller’deki Fantine’nin şarkısına bir gönderme olarak peygamberçiçeği takmışlardı. Ayın 27’sine gelindiğinde Avenue d’Eylau’nun adı Avenue Victor-Hugo olarak değiştirildi.[5] Yazara gönderilen mektuplarda bile artık « Bay Victor Hugo’ya, Onun Paris’teki caddesine » şeklinde adres belirtiliyordu.

Victor Hugo 22 Mayıs 1885’te 83 yaşındayken zatürreden öldü. Ülkeye bir yas havası hakim oldu. O sadece saygı duyulan önemli bir edebi figür değil aynı zamanda Fransa’da Üçüncü Cumhuriyet’e ve demokrasiye yön veren bir devlet adamıydı. Zafer Takı’ndan gömüleceği Panthéon’e kadar götürüldüğü Paris’teki cenaze törenine iki milyondan fazla insan katıldı. Hugo, Panthéon’da Alexandre Dumas ve Émile Zola gibi önemli yazarlarla aynı yerde yatıyor. Fransa’da pek çok büyük yere onun adı verildi.

Hugo ölmeden önce arkasında son sözleri olarak yayınlanacak beş cümle bıraktı;

« Je donne cinquante mille francs aux pauvres. Je veux être enterré dans leur corbillard.
Je refuse l’oraison de toutes les Eglises. Je demande une prière à toutes les âmes.
Je crois en Dieu. »
(“Fakirlere 50.000 frank bırakıyorum. Mezarlığa onlara mahsus cenaze aracı ile nakledilmek istiyorum.
Hiçbir kilisenin benim için ayin yapmasını istemiyorum. Bütün ruhlardan benim için dua etmelerini rica ediyorum.
Tanrı’ya inanıyorum.”)

Victor Hugo Eserleri

Şiirler

  • Odes et poésies diverses (1822; Odlar ve Çeşitli Şiirler)
  • Nouvelles Odes (1824; Yeni Odlar)
  • Odes et Ballades (1826; Odlar ve Baladlar)
  • Les Orientales (1829; Doğulular)
  • Les Feuilles d’automne (1831; Sonbahar Yaprakları)
  • Les Chants du crépuscule (1835; Şafak Türküleri)
  • Les Voix intérieures (1837; Gönülden Sesler)
  • Les Rayons et les Ombres (1840, Işınlar ve Gölgeler)
  • Les Châtiments (1853; Azaplar)
  • Les Contemplations (1856; Düşünceler)
  • La Légende des siècles (1859, 1877, 1883; Yüzyılların Efsanesi)
  • Les Chansons des rues et des bois (1865; Sokak ve Orman Şarkıları)
  • L’Année terrible (1872; Korkunç Yıl)
  • L’Art d’être grand-père (1877; Büyük Baba Olma Sanatı)
  • Le Pape (1878)
  • La Pitié suprême (1879)
  • L’Âne (1880)
  • Religions et religion (1880)
  • Les Quatre Vents de l’esprit (1881; Usun Dört Rüzgarı)
  • La Fin de Satan (1886; Şeytanın Sonu)
  • Toute la Lyre (ös 1888, 2 dizi; 1893, 1 dizi; Bütün Lir)
  • Dieu (1891; Tanrı)
  • Les Années funestes, 1852-1870 (ös 1898; Uğurusuz Yıllar: 1852-1870)
  • Romanlar
  • Han d’Islande (1823; İzlanda Hanı)
  • Bug-Jargal (1818)
  • Le Dernier Jour d’un condamné (1829; İdam Mahkûmunun Son Günü)
  • Notre-Dame de Paris (1831; Notre Dame’ın Kamburu)
  • Claude Gueux (1838)
  • Les Misérables (1862; Sefiller)
  • Les Travailleurs de la mer (1866; Deniz İşçileri)
  • L’Homme qui rit (1869; Gülen Adam)
  • Quatrevingt-treize (1874; Doksan Üç İhtilali)

Oyunlar

  • Cromwell (1827)
  • Amy Robsart (1828)
  • Hernani (1830; Hernani)
  • Marion de Lorme (1831; Marion de Lorme)
  • Le roi s’amuse (1832; Kral Eğleniyor)
  • Lucrèce Borgia (1833)
  • Marie Tudor (1833)
  • Angelo, tyran de Padoue (1835; Padova Tiranı Angelo)
  • Ruy Blas (1838; Ruy Blas)
  • Les Burgraves (1843; Derebeyler)
  • Théâtre en liberté (1886; Özgürlükte Tiyatro)

Diğer

  • Le Rhin (1842; Ren)
  • Napoléon le Petit (1852; Küçük Napolyon)
  • Actes et paroles – Avant l’exil (1841-1851; 1. c. Eylemler ve Sözler – Sürgünden Önce)
  • Actes et paroles – Pendant l’exil (1852-1870; 2. c. Eylemler ve Sözler – Sürgünden Sonra)
  • Actes et paroles – Depuis l’exil (1870-1885; 3.-4. c. Eylemler ve Sözler – Sürgünden Bu Yana)
  • Histoire d’un crime (1877; Bir Suç Öyküsü)
  • Alpes et Pyrénées (ölümünden sonra 1890; Alpler ve Pireneler)
  • La France et la Belgique (ölümünden sonra 1894; Fransa ve Belçika)
  • Choses vues (ölümünden sonra 1887-1899, 2 cilt; Görülen Şeyler)

Tolstoy Kimdir?

Dostoyevski Kimdir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu