Ağrı Duyarsızlığı (CIPA) hastalığına, sahip olan kişilerin tüm hayatı etkilenmektedir. Öyle ki bu hastalığa sahip olan kadınlar ömürleri boyunca sadece kadınların yaşadığı bir çok ağrıyı, sancıyı yaşamamaktadırlar. Peki uzaktan ‘aslında iyiymiş ya’ dedirten bu durumun gerçekleri nelermiş gelin hep birlikte inceleyelim.
Doğuştan ya da sonradan oluşan ağrı hissi ya da algısının eksik olduğu kişilere, konjenital ağrıya duyarsızlık sendromu teşhisi koyulmaktadır. Oldukça nadir görülen kalıtsal duyusal ve otonomik nöropati (HSAN) tip 4 olarak bilinen bu hastalık, ilk kez 1932 yılında Dearborn tarafından tarif edilmiştir.
CIPA hastalığına; ağrı, ısı ve soğuk sinyallerinin beyne iletilmesinden sorumlu olan sinir hücrelerinin oluşumunu engelleyen genetik bir bozukluk olan otozomal resesiftir neden olmaktadır.
Vücut sistemi için çok önemli bir korunma aracı olan ağrı hissinin yok olması birçok sistemi de etkilemektedir. Hastalar ağrı uyarılarını alamadıkları için; vücudun ısı kontrolünde bozulma, nedeni açıklanamayan ateşlenme, gözyaşı kuruluğu, tekrarlayan travmatik yaralar, boy ve kilonun yaşıtlarına göre daha düşük olması ve değişik derecelerde mental retardasyon ile küçük miyelinize liflerin kaybı gibi birçok problemle karşı karşıya kalırlar.
Ağrı Duyarsızlığı (CIPA) hastalığına sahip kişilerin, bilhassa kadınların yaşadığı bir diğer problem ise doğum sancıları çekmemeleridir. Dışarıdan bakıldığında iyiymiş gibi görünen bu durum aslında pekte öyle değildir. Biliyorsunuz ki doğumun yaklaştığı, doğum sancılarının başlamasından anlaşılmaktadır. Ancak tahmin edeceğiniz üzere bu hastalığa sahip kişiler doğum sancısı çekmemektedir. Dışarıdan iyi görünen bu durum hiçte iyi değildir aslında. Çünkü doğurmak için annenin ıkınması gerekmektedir. Sancı hissetmeyen biri ise doğumun başladığını, dolayısıyla da ıkınması gerektiğini fark edemez. Bu nedenle Ağrı Duyarsızlığı (CIPA) olan kadınlar normal doğum yerine sezeryan yapmak zorundadırlar.