Unkapanı’ndan, Süleymaniye’ye oradan Sultanahmet’e her çeşit lezzeti içinde barından derin bir mutfak kültürüne sahip ülkemizin en lezzetli yiyecek ve içecekleri. Tarihin en lezzetli halleriyle tanışmaya hazır mısınız? İstanbul’da semt isimleriyle anılan derin geçmişe sahip en güzel lezzetlerini sizler için derledik.
Türk mutfağının geleneksel lezzetlerinden biri olan tavuklu pilavın ilk ve gerçek adresi olan, Tarihi Unkapanı Pilavcısı. Adıyla birlikte tadı da tescilli olan Tarihi Unkapanı Pilavcısı, çeşitli lezzetleri mükemmel pilavı ile birleştirerek, lezzet arayışında olanların ilk uğradıkları yerdir.
Tarihi yapıları ve ilk olarak 1920’de açılan köftecileriyle meşhur olan Sultanahmet; İstanbul’un lezzetlerini sırasıyla denemek isteyenlerin ilk uğradıkları noktalardandır.
İlk olarak Osmanlı Devleti’nin kıtlık döneminde Sarıyer’de yaşayan gayrimüslim bir vatandaş tarafından 1895’te halka dağıtılan, sade ve üstüne pudra şekeri dökülen bir börektir. Çıtır çıtır sesi ve enfes lezzetiyle kahvaltı sofralarına çok yakışan, meşhur Sarıyer böreğini hala tatmadıysanız mutlaka denemenizi öneririz.
Poyraz Dede’den bugüne 5 kuşaktır, sevgi ve saygıyla Kanlıca’da yapısını koruyan meşhur Kanlıca yoğurdu. 1893 yılından beri aynı aile tarafından hizmet veren Kanlıca Yoğurdu ilk günkü lezzetini hala korumaktadır. İstanbul’u geziye çıkanların mutlaka uğradıkları noktalardan olan Kanlıca, deniz karşısında sunduğu enfes yoğurtları ile hala en çok gezilen yerlerdendir.
Hacı Sadık Bey’in 1870 yılında İstanbul’a gelmesiyle, kendisine geçim kaynağı olarak boza satışını seçmesiyle başlamıştır her şey. Ancak bilinmesi gereken önemli bir nokta var ki günümüzdeki boza tarifini bulan ilk insandır kendisi. Çünkü o yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür. O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur.
İlk olarak 1960’lı yıllarda Şehzadebaşı’nda; seyyar halde kuru fasulye satan Erzincanlı Ali Baba ile başlamıştır her şey. Mimar Sinan’ın önemli eserlerinden biri olan Süleymaniye Camii’nin hemen yanında yer alan kuru fasulye dükkânları, yarım asırdan uzun bir süredir yerli ve yabancı turistleri yöresel kuru fasulye lezzetini sunmaktadır.
Turistlerin en uğrak yerlerinden biri olan Eminönü’nde; balık ekmek esnaflarının kendilerine tarihi, kültürel dokuya uygun tekneler ile satış yapmaktadırlar. Yerli yabancı birçok insanın oradan geçerken mutlaka durup dinlendiği ve karnını doyurduğu noktalardandır.