Mahyâ, özellikle Ramazan ayında birden fazla minaresi olan camilerin iki minaresi arasına konulan ışıklı yazı. Osmanlılar döneminde yağ kandilleri ile yapılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılmaktadır.
Mahyacılık
Ramazan aylarında camilerin minareleri arasına gerilen ışıklı yazı şeritlerine mahya, bu yazıları hazırlayan sanatçıya da mahyacı denir.
Eskiden mahyacılık, büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıydı. Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi. Mahya kurmak için, caminin en az iki minareli olması gerekir. Eskiden böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip veya teller gerilir, mahya ustası da, genellikle zeytinyağ doldurulmuş kandilleri veya mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler yapardı. Bütün ramazan boyu bu kandiller, rüzgâra rağmen geceleri pırıl pırıl yanardı. Camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık kolaylaştı ve ayrı bir sanat olmaktan çıktı. Kandil yerine renkli elektrik ampulleriyle ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği bugün hâlâ sürdürülüyor.
İlk mahya nerede ve ne zaman kullanıldı?
Tarihte ilk mahya Sultan 1. Ahmet döneminde kullanıldı. 14. Osmanlı padişahı 1. Ahmet’in yaptırdığı ve kendi adıyla anılan camide ilk defa kullanılan mahya, kandillerle ışıklandırılmıştı. 1616 yılında hattat Hafız Kefevi tarafından padişaha sunulan mahya, Sultan Ahmet Camii’ne asıldı.
İlk mahyalar nasıldı?
17. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlayan mahyalar ilk olarak kandillerle aydınlatılıyordu. Kandillerin daha uzun süre aydınlatması için zeytinyağ kullanılmaktaydı. Ancak buna rağmen kandiller mahyaları en fazla üç saat aydınlatabiliyordu. Gelişen teknoloji ve elektriğin kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte mahyalarda kandillerin yerini ampuller aldı.