25 Ocak 1882’de dünyaya gelen, feminist kimliği ve usta kalemiyle bilinen Virginia Woolf 28 Mart 1941 tarihinde acı bir son ile hayata göz yummuştu. İntihar kararı alan Virginia Woolf henüz 59 yaşındaydı. Peki, ünlü yazar Virginia Woolf neden intihar yolunu seçmişti? Virginia Woolf’un intihara sürüklendiği hayat hikayesi. Virginia Woolf Neden İntihar Etti?
Virginia Woolf Neden İntihar Etti?
On iki yaşındayken annesini ağır ateşli bir hastalık yüzünden kaybetmiş olan Virginia, bu şiddetli üzüntüden kurtulmak için daha çok yazmaya, daha çok çalışmaya karar vermişti. Virginia, kendisini babasının kütüphanesine kapatmış, sürekli olarak yazmaktaydı. Küçük yaşta yazmaya başlamış olan Virginia, henüz on üç yaşındayken bir gazeteye yazılar göndermekteydi. Hikaye yazıları, eleştiriler, yayınevinin önerdiği kitaplar üzerine değerlendirmeler yazıyor; bu gazetede yazıları yayınlanıyordu. Annesinin ölümünden kısa süre sonra babasını da kaybetmiş olan Virginia, ailesinde onu anlayabileceğini düşündüğü tek kişiyi de kaybetmiş oldu. Artık yapayalnızdı. Virginia’nın yine tek tutunabileceği şey yazmaktı.
Babasının ölümünden sonra Bloomsbury’ye taşınan Virginia, orada Bloomsbury Grubu’yla tanışmış ve bu grup onun hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştu. Bu grup, döneminin kalıplaşmış bakış açısına baş kaldırmış üyeleri bulundurmaktaydı. Eşcinsel ve biseksüel üyeler; feminizmi savunan güçlü kalemleri vardı. Aynı zamanda Bloomsbury grubu elit kitlenin de katıldığı toplantılar düzenliyor ve Virginia da bu toplantılarda sivri dili ve düşünceleriyle nam salıyordu. Bu yıllarda Virginia’nın Bloomsbury Grubu üyesi olan Lytton Strachey ile nişanlanmış olduğu da bilinmektedir.
Ailesini kaybetmiş olduğu yıllardan, ömrünün geriye kalan kısmında daimi bir bunalım ve buhran içinde olan Virginia 1912 yılında eşi Leonard Woolf ile evlendi ve eşine: ‘’Beni bu halimden kurtarabilecek biri olsaydı o kişi sen olurdun.’’ dediği aşkıyla ömrünü devam ettirdi.
Leonard Woolf evlilikleri boyunca Virginia ile elinden geldiğince ilgilenmiş, onu yalnız bırakmamak için sürekli çabalamıştır. Öyle ki Leonard Virginia için bir kitabevi açtırmış ve bunun Virginia için güzel bir uğraş ve kitaplarını yayınlamakta bir kolaylık olacağını düşünmüştür.
Bu kitabevi ile ilgilenmeye başlayan Virginia yine de bunalımlarından kurtulamamıştır. Virginia’nın ruh hali yazılarına da yansımaktadır.
‘’Evet, bugün tamamen tükenmenin eşiğine gelene kadar yazdım. Umarım durabilir ve serinlik içinde ve tepelerde yuvarlanabilirim. Zihnimin çarkını serbest bırakabilir -böyle olması için onlara ne çok yalvarıyorum- onları soğutup, yavaşlatıp tümüyle durdurabilirim.’’
Kendisinin, özellikle ömrünün son zamanlarına doğru, daha fazla yazamaz olduğunu düşünmeye başlamıştı. Hatta Perde Arası romanını yazdığı sıralarda yazma yeteneğini tamamen kaybettiğini düşünmekteydi. O dönemde savaş korkusu ve stresine de kapılmış olan Virginia, hem kendisinde bu hayata tutunabilecek gayeyi bulamıyor hem de savaştan korkar, bunu içselleştirir olmuştu. Tek kurtuluş yolunu bu hayattan göç etmek ve olan her şeyi, düşüncelerini durdurmakta buluyordu. Daha önce de intihar girişiminde bulunmuş fakat başarısız olmuş olan Virginia’nın aklından hiçbir zaman ölüm çıkmıyordu.
‘’Keşke şu anda hissettiklerimi yazarak anlatabilsem. Öyle tuhaf ve kötü ki. Acaba öyle mi? Sanki damarlarımın içinde hafiften davul çalınıyor gibi bedensel bir his; çok üşüyorum, halsizim ve korkuyorum. Sanki yüksek bir kayanın üzerinde çok kuvvetli ışığa maruz kalmışım gibi. Çok yalnızım…’’
Virginia karar vermiştir, artık zihninin çarklarını yavaşlatıp tümüyle durduracaktır. 28 Mart 1941’de elli dokuz yıllık hayatına Ouse Nehri’ne ceplerine doldurduğu ağır taşlarla kendisini bırakmış ve hiç bitmek bilmeyen bunalımına bir son vermiştir. Onun için birçok çaba göstermiş olan eşi Leonard Woolf’a ise bir mektup bırakmış ve son sözleri şöyle olmuştur.
“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes çok iyi biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi bu kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum.”
‘’Dearest,
I feel certain that I am going mad again: I feel we can’t go through another of these terrible times. And I shan’t recover this time. I begin to hear voices, and can’t concentrate, so I am doing what seems the best thing to do. You have given me the greatest possible happiness. You have been in every way all that anyone could be. I don’t think two people could have been happier till this terrible disease came. I can’t fight it any longer, I know that I am spoiling your life, that without me you could work. And you will, I know. you see I can’t even write this properly. I can’t read. What I want to say is that I owe all the happiness of my life to you.’’ you have been entirely patient with me and incredibly good. I want to say that- everybody knows it. If anybody could have saved me it would have been you. Everything has gone from me but the certainty of your goodness. I can’t go on spoiling your life any longer. I don’t think two people could have been happier than we have been.’’